{ "title": "Psikolojik", "image": "https://www.psikolojik.gen.tr/images/psikolojik.jpg", "date": "23.01.2024 06:54:48", "author": "Yalazalp", "article": [ { "article": "Psikolojik rahatsızlıklar, çeşitli nedenlerle kişinin düşüncesinde, ruh halinde ya da davranışlarında sorun olması halidir.

Ruh sağlığı ile Ruh hastalığı arasındaki fark nedir? Bazen cevap açıktır, bazen ise değil. Örneğin kafalarının içinde sesler duyan kişiler Şizofren olabilir. Yüce fikirleri olan kişilerde- Hiçbir tecrübesi ya da eğitimi olmadan Türkiye'yi yönetebileceğine inanmak gibi - Bipolar rahatsızlık olabilir. Fakat çoğu zaman cevap bu kadar açık değildir. Topluluk içinde konuşamıyorsanız, bu durum bir hastalığınız olduğunu mu gösterir, yoksa sadece aşırı heyecanı mı? Üzgün ve umutsuz hissediyorsanız, bu sadece kısa süreli bir bunalıma mı işarettir yoksa ilaç almanızı gerektirebilecek bir depresyona mı?

Zaten normal nedir ki?

Normalliği tanımlarken kültürün ve bilimin rolü.

Neyin normal neyin anormal olduğunu tespit etmek zordur. Bilim insanları, araştırmacılar ve ruh sağlığı uzmanları (Psikologlar, Psikiyatristler, Terapistler, Rehber Danışmanlar vb) bu konu ile yüzlerce yıldır uğraşıyor olmalarına rağmen hala normal ve anormal arasındaki çizgi belirsizdir.

Neyin normal olduğu genelde kimin tanımladığına bağlıdır. Normallik belirsizdir ve genelde belli bir kültürün ya da topluluğun değer yargılarına göre değişir ve hatta aynı kültürde bile normallik zaman içinde değişebilir, özellikle değişen sosyal değerler ve beklentilerden etkileniyor ise. Örneğin 50 yıl önce boşanmak kavramına büyük bir tepki ile bakılırken, bugün boşanmak daha normal bir kavram haline gelmiştir.

Psikolojide normal olanı anormal olandan ayırt etmekteki en büyük güçlük ise test edilememesinden kaynaklanır. Obsesif-kompulsif için herhangi bir MRI ya da kan testi yoktur, Depresyon için herhangi bir ultrason ya da Bipolar rahatsızlık için röntgen bulunmamaktadır. Bu tabi ki psikolojik hastalıkların biyolojik nedenleri olmadığı anlamına gelmez, çünkü beyindeki kimyasal maddelerde oluşan değişimler ile bağlantılıdırlar ve bilim insanları bu değişimleri harita üzerine koymaya başlamışlardır. Fakat psikolojik hastalıkları teşhis edebilecek testler hala mevcut değildir.

Peki, psikolojik rahatsızlık nasıl tanımlanır?

Psikologlar ve psikiyatristler, testler yerine, belirtilere, semptomlara ve ortaya çıkan işlevsel bozukluklara bakarak teşhis koyarlar.

İşlevsel bozukluklar, banyo yapmak ya da işe gitmek gibi belli rutin işleri ya da temel günlük görevleri yerine getirememektir.

Belirtiler, her objektif gözlemcinin fark edebileceği işaretlerdir, örneğin aşırı sinirlilik ya da hızlı nefes alıp verme gibi.

Semptomlar, mutsuzluk ya da ümitsizlik gibi hasta tarafından algılanan ya da hissedilen duygulardır.

Belirtiler, semptomlar ve işlevsel bozukluklar. Tanı ve İstatistik Rehberinde (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders - DSM) detaylı olarak tanımlanmıştır. Buna göre 300'den fazla değişik Psikolojik hastalık sınıflandırılmıştır. Amerikan Psikiyatri Kurumu tarafından çıkarılan DSM rehberi, Psikologlar ve Psikiyatristler tarafından, anoreksiyadan tutunda röntgenciliğe kadar her tür hastalığı teşhis etmekte kullanılır. Tanı rehberinin ilk basımı 1952 yılında yapılmış ve bugüne kadar sürekli olarak güncellenerek yayınlanmaya devam etmiştir.

Neden normal ve anormal arasında bir ayırım yapmak ve damgalanmaya yol açabilecek isimler getirmek gereklidir? Neden özel bir teşhis gerekir? Bunun bir sebebi, Amerika'da sağlık sigortası endüstrisinin DSM kitabında açıklanan teşhislere bakarak, sigorta kapsamını ve ödenecek miktarları tespit etmesidir. Diğer bir neden ise doğru tedaviyi önerebilmek için neyin tedavi edilmesi gerektiğini (Ve bu hastalığın tedavi edilip edilemeyeceğini) bilme gerekliliğidir.

Belirtiler, semptomlar ve işlevsel bozukluklar nasıl belirlenir?

Psikologlar ve Psikiyatristler sahip olduğunuz belirtilerin, semptomların ya da işlevsel bozuklukların normal mi yoksa anormal mi olduğunu nasıl belirlerler? Uzmanlar çoğunlukla aşağıdaki yaklaşımları kullanırlar:

1. Kendi algıladıklarınız. Düşüncelerinizi, davranışlarınızı ve işlevselliğinizi nasıl algıladığınız, sizin için neyin normal olduğunu belirlemek için kullanılır. Bazı konularla başa çıkamadığınızın farkında olabilirsiniz ya da daha önce yapmaktan zevk aldığınız günlük aktiviteleri artık yapamadığınızı ya da yapmaktan zevk almadığınızı düşünebilirsiniz. Eğer depresyonunuz varsa, günlerce bulaşıkları yıkamayabilir, banyo yapmayı bırakabilir, sosyalleşmekten kaçınabilir, hobilerinize olan ilginizi yitirebilir ya da ailenize normalden çok daha fazla bağırmaya başlamış olabilirsiniz. Kendinizi üzgün, ümitsiz, cesareti kırılmış ve vazgeçmiş hissedebilirsiniz. Bu davranışların normalden farklı olduğunu fark edebilir, bir şeylerin yanış olduğunu düşünebilirsiniz.

2. Başkalarının algıladıkları. Kendi algılarınız objektif olmayabilir ve davranışlarınız, düşünceleriniz ya da işlevselliğiniz konusunda yeterince doğru bilgi vermeyebilir. Oysa tarafsız gözlemciler bunu sağlayabilir. Size göre yaşamınız gayet normal gelebilir. Fakat çevrenizdeki kişilere garip ve anormal gelebilir. Bu genelde Şizofren durumlarında geçerlidir. Eğer şizofrenseniz, sesler duyuyor olabilirsiniz ve başka bir insan ile iletişim kurduğunuzu düşünerek bu seslerle konuşmaya devam edebilirsiniz. Bu durumu gözlemleyen dışarıdan birisi için davranışınız anormal gelecektir.

3. Kültürel ve etnik normlar. Çoğu kez, neyin normal neyin anormal olduğu içinde bulunduğumuz kültür tarafından belirlenir. Fakat bu sizin kültürünüzde normal kabul edilen bir davranış başka bir kültürde anormal olarak karşılanabilir demektir. Sadece kendi duyduğunuz seslerle konuşmak Batı dünyasında Şizofreni belirtisi olabilir, fakat diğer kültürlerde bu tür halüsinasyonlar dinsel deneyimin bir parçası sayılabilir ve bazı davranışlar ailenizde normal karşılanabilir ama dışarda düzeltilmesi gereken anormal davranışlar olarak düşünülebilir. Örneğin, dikkat eksikliği ve hiperaktivite aşırı kontrollü bir okul ortamında kabul edilmezken, daha az kontrollü ev ortamında normal sayılabilir.

4. Süre ve semptomların şiddeti de dikkate alınır?

Bir insanın Psikolojik rahatsızlığını belirlemekte, genelde bu dört alan göz önüne alınır. Psikolog ya da Psikiyatrist size nasıl hissettiğinizi sorabilir, başkalarının davranışlarınızda ya da ruh halinizde bir farklılık görüp görmediklerini sorabilir ve aile yapınızı sorabilir. Ayrıca psikolojik testlere cevap vermenizi isteyebilir.

Göz önüne alınan diğer etkenler

* Semptomlarınız ne kadar süredir devam ediyor.
* Semptomlarınızın ne kadar şiddetli olduğu * Semptomların sizin için ne kadar rahatsız edici olduğu.
* Semptomlarınızın normal yaşantınızı ne kadar etkilediği.

Değer verdiğiniz bir ilişkiden sonra kendinizi üzgün hissetmeniz normaldir. Fakat aşırı üzgün haliniz haftalarca devam ediyorsa ve işe gitmek, ev işlerini yapmak ya da arkadaşlarınızı ziyaret etmek gibi günlük aktivitelerinize olan ilginizi kaybetmiş iseniz Depresyonda olabilirsiniz. Aynı şekilde, önemli bir müşteriye prezantasyon sunmadan önce heyecanlanıyorsanız ama yine de hızlı nefes alışverişlerinizi kontrol altına alıp devam edebiliyorsanız sizinkisi sosyal fobi (Sosyal kaygı rahatsızlığı) değil, sadece sahne korkusu olabilir.

Ve trafikte birisinin önünü kesmişseniz ya da dükkandaki satıcıya bağırmışsanız, sadece kötü bir gün geçiriyor ya da genel olarak huysuz biri olabilirsiniz. Fakat sürekli olarak saldırgan, şiddete eğilimli, manipülatif (Başkalarını kendi çıkarı için sömüren), başkalarını kullanan, sorumsuz ya da kanunlara karşı gelen biri iseniz antisosyal kişilik bozukluğunuz (Sosyopat) olabilir.

Psikolojik Sağlık, gelişen ve değişen bir kavramdır

Bütün bu kriterlere rağmen, sağlıklı ya da normal psikolojinin ne olduğunu net olarak tanımlamak oldukça zordur. DSM bu zorluğun farkındadır ve Psikolojik rahatsızlıkları strese, işlevsellikte soruna yol açan ya da sağlığı aşırı derecede bozan (Ölüm, keder ya da sakatlığa sebep olan) psikolojik sendromlar ve davranışlar ile sınırlı tutmaktadır. Ayrıca bu sendromlar kültürel olarak normal kabul edilmiş ve bir olaya bağlı olarak beklenen tepkiler olmamalıdır. Örneğin sevilen birinin kaybı sonucu yas tutmak gibi.

Psikolojik rahatsızlıklar, aşırı stres, acı çekmek ya da işlevsellikte bozukluklar ile bağlantılı olarak kişinin düşüncesinde, ruh halinde ya da davranışlarında değişiklikler olması halidir.

Fakat normallik kavramının sürekli olarak değiştiğini hatırlamak gerekir, tıpkı fiziksel hastalıkların teşhisinde olduğu gibi. Örneğin, yıllarca kan basıncının 120/80 olması normal sayıldı. Fakat 2003 Mayıs'ında bu durum birden değişti. Şimdi bu kan basıncı ile prehipertansiyon teşhisi koyulabilmektedir.

Tıpkı kan basıncında olduğu gibi, yeni tıbbi bilgiler Psikolojik rahatsızlıklar konusunda da değişikliklere yol açmaktadır (Yeniler eklenirken, geçersiz olanlar çıkarılmakta ya da belirtiler ve semptomlar yeniden düzenlenmektedir.) Örneğin bugün bazı uzmanlar regl öncesi sancıların ve semptomların Psikolojik rahatsızlık olarak tanınması gerektiğini öne sürmektedirler (Regl öncesi disforik rahatsızlık)

Bu gözden geçirmeler ve yenilenmeler aynı zamanda sosyal ve kültürel yaklaşımı da yansıtabilir. Örneğin eşcinsellik önceleri Psikolojik bir rahatsızlık olarak görülmekteydi, fakat 1973 yılında DSM kitabından çıkarıldı.

Tedavi etmek ya da etmemek: Terapi her zaman gerekli değildir.

Gerçekten teşhis edilebilecek bir Psikolojik rahatsızlığınız olsa bile, günlük yaşamınızda tedavi gerektirecek kadar önemli bir problem oluşturmuyor olabilir.

Örneğin örümcekleri düşünün. Bu hayvanlara karşı aşırı bir korkunuz olabilir, fakat hiçbir zaman örümcekler ile karşılaşmamış olabilirsiniz ya da örümcek gördüğünüzde birisini çağırıp yardım istiyor olabilirsiniz. Dolayısıyla bu fobinin yaşamınıza çok az etkisi olabilir ve normal yaşamınızda hiçbir aksaklık oluşturmayabilir. Bu tür bir durumda terapiye gerek var mıdır? Hayır. Kişinin durumuna bir teşhis koyulabilir ama terapi gerektirmez. Sonuç olarak Psikolojik tedavi sadece kişinin günlük hayatını sürdürmesine engel olan durumlarda düşünülür.
" } ] }