Panik bozukluk, tekrarlayan ve beklenmedik panik atakları ile karakterize edilen bir anksiyete bozukluğudur. Panik atakları, aniden ortaya çıkan şiddetli bir kaygı ve korku hissi ile belirgindir. Panik bozukluğu olan kişiler, bu atakların bir daha yaşanabileceği korkusuyla yaşarlar.Genetik ve Ailesel NedenlerPanik bozukluğu olan hastaların birinci derecede yakınlarında panik bozukluğu ve panik atak görülme oranı %15-30 arası bulunmuştur. Aynı yumurta ikizlerinde aynı anda panik bozukluk görülmesi %30-40 arası saptanmıştır. Panikte klinik belirtilerin hastaların çoğunda benzerlik göstermesi genetik nedenleri düşündürmektedir. Yapılan genetik çalışmalarda; 16g 22 kromozomunda bir genin bu konumdaki rolünden bahsedilmektedir. Fakat kesinlik için yeni araştırmalara ihtiyaç vardır. Biyolojik TeorilerPanik atağı esnasında oluşan biyokimyasal ve fizyolojik değişikliklerden yola çıkarak; beynin hangi bölgelerinde ne türlü reaksiyonlar ortaya çıktığı araştırılmıştır. Panik atağı olan ve olmayanlara "sodyum-laktat" enjeksiyonu yapılmıştır. Panikli insanlarda "panik atağı" ortaya çıkarken, kontrol gruplarında çıkmamıştır. Diğer yandan aşırı egzersizle artan laktat panikte artmış, oksijen tüketimi, metabolik hızı artıran kafein, yohimbin ve karbondioksitinde panik atağı ortaya çıkardığı bilinmektedir. Karbondioksit beyinde katekolamin ve noradrenerjik siklusu artırarak paniğe neden olur. Panik esnasında aşırı noradrenalin salgısı olmakta ve otonomik belirtileri ortaya çıkarmaktadır. (Çarpıntı, ağız kuruluğu vs.) Lokus seruleus'un panikte etkisi: Beyinde 4. Ventrikül tabanında gelişmiş olan çok sayıda hücreden oluşan bir alandır. Beynin birçok bölgesiyle bağlantıları vardır. Beyindeki noradrenalinin %70'inden fazlası bu bölgeden karşılanmaktadır. Beyindeki noradrenerjik aktivite artışı, korku ve bunaltı ortaya çıkarır. Maymunlarda yapılan çalışmalarda lokus seruleusa elektrikle uyarı verilmiş ve panik benzeri durum çıkmıştır. Hayvanlarda bu bölgenin lezyonları, çıkarılması vs. Anksiyeteyi (Bunaltı), tehlike ve ağrıya verilen yanıtları azaltmaktadır. Lokus seruleus aktivitesini azaltan ilaçlarda hayvanlarda korkuyu azaltmaktadır. Lezyonlarda ayrıca hayvanlar saldırgan olmakta ve yeme-içme davranışlarında artış gözlenmektedir. Bu çalışmalar sonucunda lokus seruleusun daha ziyade "alarm sistemi "olduğu ve zararlı, hatalı uyarıları diğerlerinden ayırdığı ileri sürülmektedir. Aşırı uyarı halinde bütün beyin fonksiyonları ve irade dışı çalışan sistemler uyarılmaktadır. Orta derecede ise uyanıklık ve dikkatte artış olmaktadır. Az uyarılma halinde korkusuzluk, ani impulsif davranışlar ve dikkatsizlik ortaya çıkmaktadır. Serotonin ve Panik İlişkisiSinir hücreleri arasında iletişim görevi olan önemli bir norotransmitterdir. Serotonin seviyesindeki değişiklikler, serotonin işlev bozukluklarında paniğe yol açtığı söylenmektedir. Beyin Görüntüleme Çalışmaları ve PanikPanik oluşturan kafein, yohimbin, laktat gibi ajanlarla PET ve SPECT çalışmaları yapılmıştır. Beyin kan akımında düzensizlikler saptanmıştır. MRI da hipotalamus ve temporal bölgelerde bozukluklar saptanabilmiştir. Psikodinamik TeorilerAlt benlikten kaynaklanan dürtülerle üst benliğin yasaklarının çatışması sonucu anksiyete ortaya çıkar. Benliğin savunma mekanizmaları bunu karşılamıyorsa panik ataklar ortaya çıkabilir. Bastırılan cinsellik, saldırganlık dürtüleri, yasak dürtülerde paniğe neden olabilir. Gelişimsel KuramlarJohn Bowlby tarafından geliştirilmiştir. Anksiyetnin belirlenmesinde içgüdüsel dürtülerinin önemini dikkat çekmiştir. Birinci içgüdü bağlılıktır. Bağlılık figürünü kaybetme tehlikesinde anksiyete ortaya çıkar. Anksiyete korkunun bir bileşimidir. Çocuklukta aileden ayrılmanın, yetişkinde karışık anksiyete (Panik)-depresyon oluşturduğuna inanmaktadır. Bowlby agorafobinin ayrılma anksiyetesi olduğunu açıklar. Bağlılık figürüne güvenle bağlanamamaktan kaynaklandığını söyler. Öğrenme KuramlarıKoşullu refleks kuramına göre anksiyete; tehlikeli dış uyaranlara karşı organizmanın koşulsuz yanıtıdır. Fobiler klasik şartlanma yoluyla nötral uyarana bağlı bunaltıdadır. Bilişsel ModellerBedende herhangi bir sebeple ortaya çıkan belirtileri (Örneğin, çarpıntı, uyuşma.) kişinin gereksiz ve tehlikeli olarak algılaması ve "çarpıtıp" ciddi rahatsızlıklar olarak değerlendirmesi paniğe yol açmaktadır. Herhangi bir anksiyete durumuna eşlik edebilecek önemsiz kalp atışı, baş dönmesi, ağız kuruluğu; kişi tarafından bayılacağı, öleceği, kalbinin duracağı şeklinde yorumlanır. Bu modelle göre;dış uyaranlardan çok düşünce, imajinasyon, bedensel belirtiler gibi içsel uyarılar panik atakları ortaya çıkarabilir. Zararlı, tehlikeli yorumlanan uyaranlardan sonra ortaya çıkan bedensel kıpırtılar, duyumlar da yanlış yorumlanır ve "kısır döngüye" girilmiş olunur. Kişi artık dikkatini sürekli bedensel duyumlarına verir ve tetikte bekler ve olumsuz düşünceleri pekişir. |
Panik bozukluk yaşadığım zamanlarda, aniden gelen kaygı ve korkunun nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyorum. Bu durum, günlük yaşantımı etkileyen bir kabus haline geliyor. Genetik ve ailesel faktörlerin etkisi olduğunu duymak beni düşündürüyor; çünkü ailemde benzer sorunları olanlar var. Panik atakların tekrarlayabileceği korkusu, her an tetikte olmama neden oluyor. Beynimdeki kimyasal değişikliklerin etkisi üzerine yapılan araştırmalara bakınca, bu durumun sadece psikolojik değil, biyolojik bir zemin de taşıdığını anlıyorum. Özellikle noradrenalin ve serotonin gibi nörotransmitterlerin rolü beni ilgilendiriyor. Psikodinamik teorilerde ise içsel çatışmaların paniğe neden olabileceği ifade ediliyor. Bu anksiyete ile başa çıkmak için aşırı düşünmenin de etken olduğunu fark ettim. Bazen bedensel belirtilerimi, kalp çarpıntılarımı çok abarttığımı düşünüyorum; bu da panik ataklarımı tetikliyor. Gelişimsel kuramlar ise çocuklukta yaşanan travmaların etkilerini ortaya koyuyor. Bu tür çıkarımlar beni düşündürüyor; gerçekten de bağlanma figürlerimle ilişkimin bu duruma etkisi var mı? Sonuç olarak, panik bozuklukla ilgili bu karmaşık yapı, hem genetik hem de çevresel faktörlerin etkileşimiyle şekilleniyor gibi görünüyor. Bu durumu anlamak ve başa çıkmak için daha fazla yardım ve araştırma gerektiğini düşünüyorum.
Cevap yazAtalay Bey,
Panik bozukluk, gerçekten de karmaşık ve zorlu bir durumdur. Bu tür bir rahatsızlığın hem genetik hem de çevresel faktörlerden etkilendiğini düşünmek, birçok insanın hissettiği bir gerçekliktir. Aile geçmişinizde benzer sorunların olması, bu durumun sadece sizinle sınırlı olmadığını gösteriyor. Genetik yatkınlık, bazı bireylerde anksiyete bozukluklarının gelişme olasılığını artırabilir.
Beynin kimyasal dengesizliklerinin, özellikle noradrenalin ve serotonin gibi nörotransmitterlerin rol oynadığına dair farkındalığınız, bu durumu anlamak açısından önemlidir. Bu kimyasalların dengesi, ruh halimizi ve kaygı seviyemizi doğrudan etkileyebilir. Dolayısıyla, biyolojik ve psikolojik etkenlerin bir arada değerlendirilmesi, panik bozuklukla başa çıkma yollarını anlamada kritik bir adım.
Psikodinamik teorilere değinmeniz de oldukça yerinde. İçsel çatışmalar ve aşırı düşünme, kaygıyı artırabilir ve panik atakları tetikleyebilir. Bu tür düşünceleri yönetmek, kaygı düzeyinizi azaltmada faydalı olabilir. Ayrıca, çocuklukta yaşanan travmaların etkileri üzerine düşünmeniz, bu durumun kökenlerini anlamak adına önemli bir adımdır. Bağlanma figürlerinizle ilişkinizin, şu anki durumunuza etkisi üzerine düşündüğünüzde, belki de geçmişteki deneyimlerinizi yeniden değerlendirmeniz yararlı olabilir.
Sonuç olarak, bu karmaşık yapıyı anlamak ve başa çıkmak için profesyonel destek almak, düşüncelerinizi ve hislerinizi yönetmede size yardımcı olabilir. Kendinize karşı nazik olmayı unutmayın; bu süreçte kendinizi keşfetmek için zaman tanımak önemlidir. Umarım, bu yolculukta aradığınız dengeyi bulursunuz.